7 Ağustos 2012 Salı

EVRİMİN BİR AÇMAZI: CANLILARDA FEDAKARLIK

Büyük balık küçük balığı avlar", "güçlü olan kazanır"… Bu gibi deyimler doğadaki canlılar arasındaki ilişkileri tanımlamada çok sık kullanılan cümlelerdir. Evrim teorisinin de bazı temel ilkelerini oluşturan bu ifadeler aslında gerçekleri tam olarak yansıtmamaktadır.
Doğadaki canlılar detaylı incelendiğinde bilinenden çok farklı bir gerçek ortaya çıkmaktadır. Canlılar, varlıklarını sürdürmek ve üreyebilmek için evrimcilerin iddia ettiği gibi bir "savaş" vermezler; aksine diğer canlılara karşı son derece "fedakar" tavırlar sergilerler. Örneğin bazı küçük kuşlar, sürülerine doğru yaklaşmakta olan kartal ya da atmaca gibi yırtıcı kuşları gördüklerinde, çığlıklar atarak bu tehlikeyi sürüye haber verirler ve saldırganın dikkatini sürüden çok "kendilerine" çekerler. Bu da çığlık atan kuşun sağ kalabilme olasılığını büyük ölçüde azaltır. Yani bu kuş, sürüdeki yüzlerce kuş için kendi yaşamını tehlikeye atmaktadır.

EVRİM HAYVAN DAVRANIŞLARINDAKİ BİLİNCİ AÇIKLAYAMIYOR



Yeryüzünde bilinç ve akıl sahibi tek varlık insandır. Fiziksel özelliklerinin yanı sıra, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği, bilincinin ve aklının ona kazandırdığı yeteneklerdir. Bunlar, muhakeme ve yargı yeteneği, düşünme, plan yapabilme, birkaç aşama sonrasını tahmin edebilme, olaylar karşısında tedbir alabilme, kavrama, bir amaç için hareket etme gibi tamamen insana has özelliklerdir. Doğadaki diğer canlılar ise böyle bir bilince ve akla sahip değildirler. Dolayısıyla onların plan yapmaları, ileriyi görmeleri, hatta ancak mühendislerin yapabilecekleri hesapları yapıp uygulamaları, herhangi bir konuda karar vermeleri beklenemez.


O halde, doğada oldukça sık olarak karşımıza çıkan akıl ve bilinç ürünü davranışları nasıl açıklayabiliriz? Ki bu aklı ve bilinci sergileyen canlıların bazıları bir beyine bile sahip değilken... Bu sorunun cevabını vermeden önce, hayvanlarda görülen bilinç ve akıl ürünü davranışlardan birkaç örnek vermek sorunun öneminin daha iyi anlaşılması açısından faydalı olacaktır.


BARAJ MÜHENDİSLERİ KUNDUZLAR





Kunduzlar, gerçek birer mühendis gibi hesaplar yapar ve aynı usta bir inşaat işçisi gibi çalışarak olağanüstü tasarıma sahip olan yuvalar inşa ederler.
Kunduzlar, gerçek bir mühendis gibi hesaplar yapar ve tıpkı usta bir inşaat işçisi gibi çalışarak, olağanüstü bir tasarıma sahip yuvalar inşa ederler. Ayrıca, aynı akıl almaz ustalıkla, yuvalarını inşa edecekleri akarsuyun hızını kesecek barajlar kurarlar. Bunun için ise oldukça yorucu ve birkaç aşamalı işler yaparlar. Öncelikle, hem beslenebilmek hem de barajın ve yuvanın inşasında kullanabilmek için bol miktarda ağaç kütüğü ve dal elde etmeleri gerekir. Bunun için ağaçları dişleri ile kemirerek yere devirirler. Ancak bu kesme işlemi sırasında önemli bir hesaplama yaptıkları gözlemlenmiştir: Kunduzlar genellikle rüzgarın su kenarına doğru estiği yerlerde çalışmayı tercih ederler. Böylece kunduzların kemirdikleri ağaçlar suyun bulunduğu yöne devrilirler ve bu, kunduzların kütükleri taşımalarında büyük kolaylık sağlar.

BİRKAÇ AŞAMALI PLAN YAPABİLEN İMPARATOR TIRTILI




Elbette ki doğada akılcı davranışlar gösteren, plan ve hesap yapan tek canlı kunduzlar değildir. Bu konuda başarı sağlayan sayısız canlıdan bir diğeri de –kunduzdan çok daha küçük ve kendisinden en küçük bir bilinç ve zeka belirtisi dahi beklenemeyecek olan- bir tırtıl türüdür. Bu, imparator ipeğini üreten tırtıldır.


Larva dönemini diğer tırtıllar gibi koza içinde geçiren bu tırtıl, larvadan çıktıktan sonra üzerini bir yaprakla örterek kendini gizler. Tırtılın bu örtünme işini gerçekleştirme tarzı, önceden belirlenmiş son derece akılcı bir plan üzerinedir ve her aşaması beceri gerektirir.

Çünkü yeşil, yaş bir yaprak bükülemeyeceği için tırtılın üzerini koruyucu bir kabuk gibi örtemez ve tırtılın bu sorunu bir şekilde çözmesi gerekir. Tırtıl, bu ilk sorunu akla gelebilecek en basit, ama amacına en uygun biçimde çözer. Önce yaprağın sapını ısırarak koparır. (Ancak daha önce yaprak düşmesin diye onu ipeği ile dala sıkıca bağlar.) Bu girişimin kaçınılmaz bir sonucu olarak yaprak kurumaya başlar ve bir süre sonra büzülür. Kuruyan bir yaprak aynı zamanda yuvarlaklaşır da. Bu sayede birkaç saat sonra tırtıl, içine girebileceği ideal bir yaprak boru elde etmiştir bile.

İÇGÜDÜNÜN KÖKENİ NEDİR?




"İçgüdü" kelimesi, evrimci bilim adamları tarafından, hayvanların doğuştan sahip oldukları bazı davranışları tanımlamak için kullanılır. Ancak hayvanların bu içgüdüleri nasıl edindikleri, içgüdü ile yapılan bir davranışın ilk olarak nasıl ortaya çıktığı ve bu davranışların nesilden nesile nasıl aktarıldığı sorusu her zaman cevapsızdır. 
Evrimci genetikçi Gordon Rattray Taylor, The Great Evolution Mystery isimli kitabında içgüdülerle ilgili bu çıkmazı şöyle itiraf etmektedir:



İçgüdüsel bir davranış ilk olarak nasıl ortaya çıkıyor ve bir türde kalıtımsal olarak nasıl yerleşiyor diye sorsak, bu soruya hiçbir cevap alamayız. Gordon R. Taylor, The Great Evolution Mystery, Harper & Row Publishers 1983, s. 222



Gordon Taylor gibi itirafta bulunamayan bazı evrimciler ise bu soruları üstü kapalı, gerçekte bir anlam ifade etmeyen cevaplarla geçiştirmeye çalışırlar. Evrimcilere göre, içgüdüler canlıların genlerine programlanmış olan davranışlardır. Bu açıklamaya göre örneğin bir balarısı son derece muntazam ve bir matematik harikası olan altıgen petekleri içgüdüleri ile yapar. Diğer bir deyişle yeryüzündeki tüm balarılarının genlerinde kusursuz şekilde altıgen petek inşa etme içgüdüsü programlanmıştır.

İÇGÜDÜLER EVRİMLE GELİŞEMEZ


Evrimciler, hayvanların davranışlarının birçoğunun içgüdüsel olduğunu söylerler, ancak önceki bölümlerde de belirtildiği gibi içgüdülerin kaynağını, içgüdüsel davranışların ilk olarak nasıl oluştuklarını, hayvanların sahip oldukları bilgileri ve davranışları nasıl edindiklerini açıklayamazlar. Ancak çok cevapsız kaldıklarında bazıları ortaya şöyle bir iddia atar: "Hayvanlar tecrübe yoluyla bazı davranışları öğrenirler ve bu davranışların iyi olanları doğal seleksiyon tarafından seçilir. Daha sonra bu iyi olan davranışlar kalıtım yoluyla bir sonraki nesle aktarılır."



Bu iddiadaki mantık hatalarını ve bilim dışılığı görebilmek için çok fazla düşünmeye gerek yoktur. Şimdi, evrimcilerin bu iddialarındaki yanılgıları sırasıyla inceleyelim.



1. "Faydalı davranışların doğal seleksiyon İle seçildiği" İddiasındaki yanılgılar:



Darwin'in ortaya attığı evrim teorisinin temel mekanizmalarından biri doğal seleksiyondur. Doğal seleksiyon, "bir canlı için faydalı olan bir değişimin (bu değişim yapısal olabilir veya hayvanın davranışları ile ilgili olabilir) diğerlerinin arasından seçilerek o canlıda kalıcı hale gelmesi ve bu şekilde bir sonraki nesle aktarılması" anlamına gelmektedir.

CANLILARIN FEDAKARLIKLARI DARWİN'İN "SADECE GÜÇLÜ OLAN YAŞAR" İDDİASINI YALANLIYOR


Önceki bölümlerde de değindiğimiz gibi, Darwin'in öne sürdüğü doğal seleksiyon mekanizması, bulundukları coğrafi konumun doğal şartlarına uygun yapıda ve güçlü olan canlıların hayatlarını ve nesillerini sürdürebildiklerini, uygun yapıda olmayan ve daha güçsüz olanların ise yok olduklarını öngörür. Darwinizm'in benimsediği doğal seleksiyon mekanizmasına göre doğa, canlıların birbirleriyle "yaşam" için kıyasıya mücadele ettikleri, zayıfların güçlüler tarafından yok edildiği bir yerdir.



Dolayısıyla bu iddiaya göre her canlı yaşamını sürdürebilmek için güçlü olmak, diğerlerine her konuda üstün gelmek ve kıyasıya savaşmak zorundadır. Böyle bir ortamda ise fedakarlık, özveri, işbirliği gibi kavramlara yer yoktur; zira bunların her biri canlının aleyhine dönebilir. Bu yüzden her canlı olabildiğince bencil olmalı ve sadece kendi yiyeceğini, kendi yuvasını, kendi korunmasını, kendi güvenliğini düşünmelidir. 

Peki gerçekten de doğa her canlının birbiriyle kıyasıya mücadele ettiği, herkesin birbirini yok etmek, saf dışı bırakmak için çaba harcadığı, son derece bencil ve vahşi bireylerden oluşan bir ortam mıdır?


NESLİ DEVAM ETTİRME İÇGÜDÜSÜ



Daha önceki bölümlerde değinildiği gibi, canlılarda görülen fedakar davranışlar, evrimciler tarafından hiçbir biçimde açıklanamayan önemli bir konudur. Doğada çok sayıda örneği görülen fedakarlıklar evrim teorisinin temel iddialarını geçersiz kılmaktadır. Ünlü evrimci Stephen Jay Gould doğadaki fedakarlığın evrim için "can sıkıcı bir problem"- Gordon Taylor, The Great Evolution Mystery, s. 223-olduğunu ifade ederken, evrimci Gordon R. Taylor ise canlılardaki fedakarlık için "evrim teorisine büyük engel teşkil etmektedir" diyerek evrimcilerin karşı karşıya oldukları çıkmazı dile getirir. Doğanın fedakarlık, şefkat gibi bütünüyle manevi öğeler içermesi, tüm doğayı maddenin rastlantısal etkileşimleri olarak gören materyalist bakış açısına kesin ve net bir darbe vurmaktadır.



Ancak, yenilgiyi kabullenmek istemeyen bazı evrimciler ortaya "Bencil Gen Kuramı" diye isimlendirdikleri bir iddia atmışlardır. Öncülüğünü evrim teorisinin günümüzdeki en ateşli savunucularından Richard Dawkins'in yaptığı bu iddiaya göre, canlıların fedakarlık gibi görünen davranışları aslında "bencillik"lerinden kaynaklanmaktadır. Çünkü bu hayvanlar evrimcilere göre fedakarlık yaparken, yardım ettikleri canlı veya canlıları değil, genlerini düşünmektedirler. Yani bir anne yavrusu için canını feda ederken, aslında kendi genlerini korumaktadır. Yavrusu kurtulursa genlerini sonraki nesillere aktarabilme imkanı daha fazla olacaktır. Bu anlayışa göre, insan da dahil olmak üzere, tüm canlılar birer "gen makinası"dır. Ve her canlının en önemli görevi genlerini bir sonraki nesle aktarabilmektir.

“AİLE” İÇİNDEKİ FEDAKARLIKLAR




Hayvanların bir kısmı, yaşamları boyunca veya çok uzun bir süre diğer aile üyeleriyle birlikte kalırlar. Örneğin penguenler ve kuğular ölene kadar aynı eşle birlikte yaşayan canlılardandır. Dişi filler ve kaplanlar ise anneleri ve hatta anneanneleri ile birlikte kalırlar. Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, E.P. Dutton New York, 1978, s.4



Memelilerde genellikle erkekler kendilerine bir aile kurarlar. Bu ailede dişiler ve yavrular bulunur. Ancak aile sahibi olmak özellikle yetişkin hayvanlara önemli sorumluluklar getirir. Erkek, tek başına yaşayan türdeşlerine kıyasla çok daha fazla avlanmalıdır. Ayrıca kendini kolaylıkla koruyabilecekken, artık koruması ve kollaması gereken başka bireyler de vardır. Üstelik savunmasız yavruları korumak, çoğu zaman önemli fedakarlıklar gerektirir.



Hayvanların aile kurabilmek ve sonra da aile bireylerine bakabilmek için büyük çaba harcamaları, hayatlarını tehlikeye atmaları, rahatlarını kaçırmaları üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Hayvanlar neden zor olanı seçmektedirler?

AİLE BİREYLERİNİN BİRBİRLERİNİ TANIMALARI





Penguenler avlanmaya giderlerken, yavrularını birarada bırakırlar. Böylece yavrular birbirlerine sokularak soğuktan korunurlar. Peki penguenler döndüklerinde yavrularını nasıl tanırlar? Allah, penguenleri birbirlerini seslerinden tanıyabilme yeteneği ile yaratmıştır. Bu sayede birbirinin tıpatıp aynısı olan penguenler, yavrularını ve eşlerini kolaylıkla tanıyabilirler.
Toplu olarak yaşayabilmeleri için her şeyden önce, bir aileye mensup canlıların birbirlerini tanıyabilmeleri gereklidir. Nitekim oldukça geniş alanlarda, çok kalabalık koloniler halinde yaşayan canlılar dahi kendi yavrularını, eşlerini, anne-babalarını veya kardeşlerini tanıyabilirler.




Her türün birbirini tanıma yöntemi farklıdır. Örneğin yerde yuva yapan kuşlar, yavrularının hem sesini, hem de görüntüsünü tanırlar. Bunlardan biri olan Ringa balığı martıları ise yavrularını çok büyük koloniler içinde yetiştirir. Ancak buna rağmen, yavruları görüş alanlarında olmasa dahi, onların ihtiyaç içindeki seslenişlerine hemen karşılık verebilirler, kesinlikle onların sesini diğerleri ile karıştırmazlar. Yavrularının bulunduğu alana yabancı bir yavru girdiğinde hemen ayırt ederek onu o bölgeden uzaklaştırırlar.

SOYUN DEVAMI VE YAVRULARI KORUMAK UĞRUNA GÖSTERİLEN FEDAKARLIKLAR



Birçok hayvan türü üreyebilmek, yumurtalarını veya yavrularını koruyabilmek için büyük fedakarlıklarda bulunur ve zorluklara katlanır. Hatta kimi zaman bu uğurda "ölümü göze alan" canlılar vardır. Yumurtlamak için kilometrelerce uzağa göç edenler, çok detaylı ve uğraşılı yuvalar inşa edenler, çiftleşme veya yumurtlama sonrası ölenler, yumurtalarını haftalarca ağızlarında taşıyıp bu esnada beslenemeyenler, yumurtalarının başında haftalarca nöbet bekleyenler…


Aslında bu fedakarlıkların her biri önemli bir amaca hizmet etmektedir: Canlı türlerinin soylarının devamı… Zayıf ve güçsüz yavrular ancak yetişkin ve güçlü olanlar tarafından bakılıp korunurlarsa hayatta kalabilirler. Doğduğu anda terk edilen bir ceylanın veya herhangi bir yere bırakılan kuş yumurtalarının kuşkusuz kendi başlarına yaşama şansı hemen hemen yok gibidir. Ancak canlılar, hiçbir üşengeçlik, bıkkınlık ya da çekimserlik göstermeden bu güçsüz yavruların bütün sorumluluğunu üzerlerine alırlar. Her biri Allah'ın kendilerine ilham ettiği görevlerini eksiksizce yerine getirir.

HERŞEY YAVRULAR İÇİN!



Hayvanların, özellikle de yavruların korunmasında "yuvalar"ın önemli bir fonksiyonu vardır. Bu nedenle birçok canlı türü şaşırtıcı teknikler kullanarak, çok sayıda mimari detaylara sahip yuvalar inşa ederler. Yuvaların inşasında çok farklı teknikler kullanılır.
Hayvanlar çoğu zaman bir mimar gibi plan yapar, gerçek bir duvar ustası gibi çalışır, bir mühendis gibi teknik çözümler getirir, bazen de bir dekoratör gibi yuvalarını dekore eder, süslerler. Çoğu zaman bu usta müteahhitler yuvalarını hazırlayabilmek için gece gündüz hiç durmadan çalışırlar. Eğer eşleri varsa, işbölümü yaparak birbirlerine yardım ederler. En çok özen gösterilen yuvalar ise, yeni dünyaya gelecek yavrular için hazırlanan yuvalardır.

YAVRULAR İÇİN İNŞA EDİLEN KONFORLU YUVALAR



Yuvaların hazırlanış teknikleri, bilinci ve zekası olmayan bir canlıdan beklenmeyecek kadar mükemmeldir. İlerleyen bölümlerde örnekleri verilecek olan bu yuvaların, hayvanların kendi zekalarıyla tasarlanamayacakları çok açıktır. Çünkü hayvanların bu yuvaları inşa etmeden önce birçok aşamayı planlamış olmaları gerekir. Öncelikle yumurtalarının veya yavrularının güvenliği için bir yuvaya ihtiyaçları olduğunu belirlemeleri gerekir. Daha sonra ise yuva için en uygun yeri tespit etmelidirler, çünkü hiçbir canlı yuvasını rastgele bir yere yapmaz.

Çulhakuşları, büyük bir çaba harcayarak, topladıkları çeşitli malzemelerle, bir dala astıkları küre şeklinde yuvalar kurarlar.
Yuvanın yapısı ve kullanılan materyaller de bulunulan ortama göre "özel olarak" seçilir. Örneğin deniz kuşları su kenarlarında yaşadıkları için, ani su baskınlarına karşı suya gömülmeyen ve suda yüzebilen otlardan oluşan özel yuvalar kurarlar. Kamışlıkların bulunduğu alanlarda yaşayan kuşlar ise, rüzgarda sallandığında yuvadaki yumurtaların düşmemesi için geniş ve derin yuvalar yaparlar. Bunun yanı sıra çöl kuşları, yuvalarını sıcaklığın çevreye göre en az 10 derece daha düşük olduğu çalılıkların tepesine kurarlar. Çünkü aksi takdirde yer seviyesinde 45 derece olan sıcaklık, yavrular için adeta bir fırın etkisi yaratacak ve kısa sürede ölmelerine sebep olacaktır.

KUŞLAR MUHTEŞEM YUVALARINI NASIL YAPARLAR?




Kuşlar, yuva yapma konusunda en usta canlılar olarak bilinirler. Kuş türlerinin kendilerine özgü yuva teknikleri vardır ve hiç şaşırmadan bu kusursuz yapıları inşa ederler.


Kuşların yuva inşa etmelerinin en önemli nedeni, yumurtalarının ve daha sonra bu yumurtadan çıkan yavruların son derece savunmasız olmalarıdır. Özellikle anne kuş yavruları için avlanmaya gittiğinde yavrular tamamen savunmasız kalırlar. Ancak ağaç tepelerine, ağaçlardaki oyuklara, yamaçlara veya otların arasına büyük bir ustalıkla gizlenen yuvalar, bu yavrular için önemli bir sığınak görevi görürler.


Kuş yuvalarının bir özelliği de yavruları soğuktan korumalarıdır. Yavrular tüysüz doğarlar ve aynı zamanda pek hareket edemedikleri için kaslarını hiç çalıştıramazlar. Bu nedenle yavruların donmamaları için soğuktan izole edilmiş yuvalara ihtiyaçları vardır. Özellikle "örgü yuvalar", yapıları itibariyle bu sıcaklığı yavrulara sağlayabilirler. Bu yuvaların yapımı ise oldukça detaylı ve zordur. Dişi kuş yuvayı çok uzun bir sürede büyük bir itinayla örerek oluşturur. Aynı zamanda, yuvanın içini tüy, lif ve kıllarla doldurur, böylece yuvanın izolasyonunu arttırmış olur.

TERZİ KUŞLARIN 'DİKTİKLERİ' YUVALARI



Hindistan terzi kuşunun gagası bir dikiş iğnesi gibidir. İplik olarak kullanmak üzere örümcek ağından ipek, tohumlardan pamuk ve ağaç kabuklarından da lif elde eder. Halen bir ağaca bağlı olup gelişmekte olan yaprakları seçer ve kenarları üstüste gelecek şekilde bu yaprakları çekerek şekle sokar. Bunun ardından sivri gagasıyla her bir yaprağın kenarına bir delik açar. Topladığı örümcek ağı veya bitki liflerini bir terzinin iğne iplik kullanması gibi gagasıyla deliklerden geçirir ve düşmelerini engellemek için her ilmiği düğümler. Aynı işlemi diğer uçta da yaparak iki yaprağı birbirine "dikmiş" olur. Bir çift yaprağı ya da tek bir yaprağı kendi etrafında döndürmek için yarım düzine kadar düğüme ihtiyaç olabilir. Daha sonra kuş bu keseyi çimlerle doldurup döşer.  Ayrıca bu yapraklarla kaplı kesenin içinde, dişisinin yumurtalarını koyacağı gizli bir yuva daha diker.

DOKUMACI KUŞLAR:



Dokumacı kuşların yuvaları, bugün kuş bilimciler ve diğer doğa bilimciler tarafından, kuşların yaptığı en ilginç yapılar olarak gösterilmektedir. Bu kuşlar, doğada buldukları bitki liflerini ve ip olarak kullanabilecekleri her türlü uzun bitki sapını "dokuma" şeklinde örerek kendilerine çok sağlam yuvalar inşa ederler.



Dokumacı kuşlar, Allah'ın kendilerine ilham etmesiyle kendilerine muhteşem yuvalar kurarlar. Üstte ve sağda dokumacı kuşun yuvasını kurma aşamaları gösterilmektedir. Kuş önce kendine yapraklardan ince uzun şeritler yapar. Sonra bir ayağı ile şeridin ucunu dalın üzerinde tutarken, diğer ucunu gagasıyla idare ederek yuva inşasına başlar. Resimlerde görüldüğü gibi, gagasını mekik gibi kullanarak yaprak liflerini diğer liflerin üzerinden ve altından sırayla geçirir.

KIRLANGIÇ YUVALARI



Bazı kuşlar yuvalarını yerin altına gizlerler. Örneğin kıyı kırlangıçları nehir veya sahil şeridi boyunca, dik toprak setlerinin yanlarında uzun tüneller kazarlar. Tünelleri yukarı eğimli olarak açarlar ve bu sayede yağmur yağdığında yuvalarını sel basmaz. Her tünelin sonunda da çim ve tüylerle kaplanmış küçük birer odacık bulunur.


Güney Amerika'da yaşayan bulut kırlangıçları yuvalarını şelalelerin arkasındaki kayalıklarda kurarlar. Ancak şelalenin arkasına geçmek bir kuş için neredeyse imkansızdır. Örneğin yırtıcı kuşlar, balıkçıllar, martı veya karga gibi kuşlar şelaleyi yararak arka tarafına geçemezler. Aslında, hızla akan tonlarca suyun içinden geçmeye çalışan bir kuşun havada parçalanması beklenir. Ancak, bu kırlangıçlar çok küçüktürler ve o kadar hızlı uçarlar ki, şelaleyi bir ok gibi keserek arka tarafına geçebilirler. Burası, bu kuşlar ve yumurtaları için son derece güvenlikli bir yerdir, çünkü onlardan başka hiçbir canlı şelalenin arka tarafına geçmeye çalışmaz.

ALBATROS KUŞLARININ YUVALARI:





Albatroslar, yumurtalarının ve yavrularının korunması için son derece özenli yuvalar kurarlar. Dişi albatroslar çiftleşme yerine gelmeden haftalar önce erkek albatroslar gelerek buradaki yuvaları tamir ederler.
Yeni doğan küçük yavrulara olan düşkünlük, hemen her cins kuşta görülmektedir. Bunlardan biri de albatros kuşlarıdır. Albatroslar, her zaman kendi doğdukları yerde çiftleşirler. Bu nedenle üreme zamanlarında koloniler halinde toplanırlar. Dişiler gelmeden haftalar önce, erkekler gelip burada daha önceden bulunan yuvaları tamir ederler; bu sayede dişiler ve yavrular için mükemmel bir konfor sağlamış olurlar. Yumurtalara olan düşkünlük ise albatros kuşlarında hayli dikkat çekicidir. Çünkü albatroslar, özenle hazırlanan yuva içerisinde yumurtaların üzerinde hiç kımıldamadan yaklaşık 50 gün boyunca dururlar.

BOYNUZLU KUŞLARIN YUVALARI:





Her kuş türünün kendine özgü bir yuva şekli vardır. Flamingolar da kendileri gibi estetik yuvalar inşa ederler.
Üreme mevsimi boynuzlu kuşlar için yoğun bir faaliyetin başlangıcıdır. Bu dönemde, yavruların sağlıklı doğup büyümeleri için erkek ve dişi boynuzlu kuşlar, kendilerinden beklenmeyen bir performans gösterirler. Bunun için yapılacak ilk iş, dişiye ve doğacak olan yavrulara güvenli bir yuva kurmaktır.

İşe, erkek boynuzlu kuş başlar ve yuva yapmak için ağacın üzerinde bir delik bulur. Dişi olanı bu deliğin içine girer ve erkek de deliğin girişini çamurla kapatır. Yalnız bu yuvanın yapımında çok önemli bir ayrıntı vardır. Erkek boynuzlu kuş, dişi ile yavruların güvenliğini sağlamak ve onları dışarıdan gelebilecek hayati tehlikelere, özellikle yılanlara karşı korumak için çamurla kapadığı bu delikte, küçük bir pencere bırakır.

FARKLI CANLILARIN İNŞA ETTİKLERİ YUVALAR: BOMBUS ARILARI






Fedakar bombus arısı
Bombus arılarının yuva yapımında gösterdikleri fedakarlık da bir hayli ilginçtir. Genç kraliçe arı, yumurtlama işlemine az bir süre kala koloni oluşturmak için uygun bir yer aramaya başlar. Yer bulduktan sonra ise sıra, yuvanın yapımı için gerekli olan tüy, ot ve yaprak gibi malzemelerin bulunmasına gelir.

İlk olarak yuvanın ortasına, tenis topu büyüklüğünde bir odacık yapar. Bu odacık, çevreden toplanan malzemelerin birbirine bağlanmasıyla oluşturulur. Sıra, yuvaya besin sağlanmasına gelmiştir. Kraliçe dışarıya çıkar çıkmaz, yuva üzerinde daireler çizerek havada dönmeye başlar. Bu sırada yönü daima yuvasına dönüktür. Böylece yuvasının yerini ezberlemiş olur. Balözü ya da çiçek tozları toplayarak yeteri kadar besini olduğuna inandığında yuvasına geri döner ve bunları odanın ortasına boşaltır.

KUTUP AYILARININ BUZDAN SIĞNAKLARI




Antarktika'nın soğuk ikliminde yaşayan dişi kutup ayıları, eğer hamilelerse veya yavruları varsa kendilerine kar yığınlarının altında yuva yaparlar. Aksi takdirde yuvada yaşamazlar.Yavrular genellikle kış ortasında doğarlar. İlk doğduklarında tüysüz, kör ve çok küçüktürler. Kış ortasında doğan bu son derece savunmasız ve bakıma muhtaç yavruların yaşayabilmeleri için bir yuvalarının olması şarttır.


Tipik bir yuva, 2 metre uzunluğundaki bir tünelle, çapı yaklaşık yarım metre olan yuvarlak bir alandan oluşur. Yüksekliği de yaklaşık yarım metre kadardır. Ancak burası, sıradan ve basit birkaç işlem ile yapılmış bir barınak değildir. Her yerin kar ve buzla kaplı olduğu böyle bir ortamda kar yığınlarının altı, son derece profesyonel bir şekilde kazılmış ve yavruların yaşamı için gerekli olan önemli detaylar göz önünde bulundurulmuştur.

TİMSAHLARIN YUVALARI





Dişi timsahın yumurtaları için inşa ettiği yuvası
Florida Everglades'de yaşayan dişi timsah, yumurtaları için çok farklı bir yuva hazırlar. Önce çürümüş bitkileri çamurla karıştırır ve bu bitkilerden yaklaşık 90 cm. yüksekliğinde bir tepecik yapar. Tepeciğin üzerinde bir çukur oluşturur ve bu çukurun içine birkaç düzine olan yumurtalarını yerleştirir. Yumurtaların üzerini ise yine topladığı bitkilerle örter. Sonra yumurtaları için tehlike oluşturabilecek hayvanlara karşı yuvayı gözetlemeye başlar. Yumurtalar çatlamak üzereyken yavrularının seslerini duyan timsah, yuvanın üzerindeki bitkilerden oluşan örtüyü kaldırır. Yavrular hızla yukarı doğru tırmanırlar ve anne timsah yavrularını ağzına alarak onları suya kadar ağzının içindeki kesede taşır.

DEMİRCİ KURBAĞASININ YUVASI




Amfibiyen ebeveynler arasında en usta yuva kurucularından biri küçük Güney Afrika demirci kurbağasıdır. Yuva, erkek kurbağa tarafından su kenarında inşa edilir. Erkek, çamurda bir delik açana kadar daire şeklinde döner. Deliğin duvarlarını iterek genişletir. İşini tamamladığında sağlam bir çamurdan duvarla çevrili, 10 cm. derinliğinde bir su havuzu inşa etmiş olur.


Demirci kurbağası bu havuzda oturur ve bir dişinin ilgisini çekene kadar burada çiftleşme çağrısında bulunur. Bu çağrı üzerine gelen dişi kurbağa, su dolu yuvaya yumurtalarını yerleştirir; yumurtaları erkek döller ve her ikisi de yumurtalar çatlayana kadar onları gözlerler. Yumurtadan çıkan tetarlar duvarla çevrili, balıklardan ve böceklerden korunmuş havuzlarında rahatlıkla yüzerler. Büyüdüklerinde ise özenle hazırlanmış bu "çocuk odasının" duvarından tırmanarak dışarı çıkarlar.

DENİZALTININ MİMARLARI




Balıkların da yuva yaptıkları pek bilinmez. Ancak şaşırtıcı sayıda çok tatlı su balığı, gölcüklerin, göllerin veya ırmakların dibinde yuvalar kurarlar. Bu yuvalar genellikle çakılların veya kumun içinde açılan bir çukur şeklindedir. Örneğin som balıkları ve alabalıklar yumurtalarını bu açtıkları çukura koyduktan sonra çukuru kapatırlar ve yumurtaları kendi kendilerine çatlamaya bırakırlar. Yumurtalar açık bir yuvada savunmasız kaldıklarında ise, ebeveynlerden biri veya ikisi nöbet tutar. Birçok balık türünde yuvanın yapılmasını ve yumurtaları gözetlemeyi erkek tek başına üstlenir. Balıkların bazılarının yuvaları ise daha kapsamlıdır. Kuzey Amerika ve Avrupa boyunca gölcük ve nehirlerde bulunan erkek dikenli balıklar, birçok kuşunkinden çok daha özenle hazırlanmış yuvalar yaparlar.



Balıkların yuva yaptıkları pek bilinmez. Ancak birçok balık türü yumurtaları ve larvaları için özenli yuvalar hazırlarlar. Bununla da yetinmeyip yumurtalarının başında nöbet tutarlar. Üstte çakıl taşları ve deniz canlılarının kabukları kullanılarak hazırlanmış bir balık yuvası ve larvalar görülmektedir.

HAYVANLAR BUNLARI NASIL BAŞARIRLAR?




Bir düşünün; mimarlık bilgisi olmayan, hayatında hiç inşaat yapımında çalışmamış biri ortada ne malzeme, ne inşaatı nasıl yapacağını anlatan biri, ne de inşaatın planı yokken, kendi kendine kusursuz bir bina inşa edebilir mi? Elbette ki hayır. İnsan bilinçli ve akıl sahibi bir varlık olmasına rağmen ondan böyle bir şeyi beklemek çok zordur.


Peki insandan bile beklenmeyen bu zeka ve yetenek gerektiren davranış, hayvanlardan beklenebilir mi? Önceki bölümlerde örnekleri verilen hayvanların birçoğu değil bir beyne, gelişmiş bir sinir sistemine bile sahip değildirler. Ancak yuvalarını inşa ederken plan ve hesaplar yaparlar, fizik kurallarını uygularlar, dokumacılık veya terzilik gibi yetenek gerektiren teknikleri kullanırlar. Üstelik bu hayvanlar kendilerinin ve yavrularının ihtiyaçlarını en pratik şekilde çözümlerler. En doğal ve ulaşılabilir yollardan kendilerine harç hazırlar, yapılarının izolasyonunu yine en kolay malzemelerden sağlarlar. Peki bir kuş veya bir kutup ayısı izolasyonun ne anlama geldiğini bilebilir mi? Veya yuvasını ısıtması gerektiğini akledebilir mi? Bu özelliklerin hiçbirinin bu hayvanlardan kaynaklanmayacağı açıktır. O halde bu canlılar tüm bu yeteneklere nasıl sahip olurlar?

YUMURTALARA VE YAVRULARA GÖSTERİLEN OLAĞANÜSTÜ ÖZEN






Her canlının çekindiği piton yılanı yavrularına karşı çok şefkatlidir.
Birçok canlı yumurtalarını ve yavrularını koruyabilmek için büyük zahmetlere katlanır; onları gizler, kırılmamaları için özenle bir yere yerleştirir, onları ısıtır veya aşırı sıcaklıktan korur, tehlike anında bütün yumurtalarını başka bir yere götürür, haftalarca başında nöbet bekler, hatta ağzında taşır… Birçok kuş, balık ve sürüngende bu fedakar ve şefkatli davranışları görmek mümkündür.

İnsanlar için oldukça tehlikeli olabilen piton yılanı bile yumurtalarına karşı son derece düşkün ve koruyucudur. Dişi piton bir seferde yaklaşık 100 yumurta yumurtlar ve daha sonra kendisini yumurtalarının üzerine sarar. Bu hareketinin amacı hava çok sıcak olduğunda yumurtaların üzerine gölge yaparak onları serinletmek, hava sıcaklığı çok fazla düştüğünde ise vücudunu titreterek onları ısıtmaktır.

Yumurtalarına sarılı olduğu sürece onları diğer tehlikelerden de korumuş olur. Böylelikle hayati tehlikeler, dişi pitonun yavrularına olan bu hassasiyetiyle ortadan kalkar.

İMPARATOR PENGUENLERİNİN BENZERSİZ SABRI





İmparator penguenleri her üreme mevsiminde kilometrelerce yol katederek üreme alanlarına göç ederler.
Yumurtalarını koruma konusunda büyük bir azim, görülmemiş bir sabır ve şaşırtacak derecede dayanıklılık gösteren diğer canlı türü ise imparator penguenleridir. Antarktika'nın zorlu koşullarında yaşayan İmparator penguenleri, Mart ve Nisan aylarında (bu Antarktika'da kışın başlangıcı demektir) üremek ve yavrularını yetiştirebilmek için uygun olan bölgelere birkaç kilometrelik bir yolculuk yaparlar.
25.000 kadar penguen burada biraraya gelir ve çiftleşirler. Mayıs veya Haziran ayında dişi penguen bir yumurta yumurtlar. Çift yumurtaları için yuva yapamaz, çünkü çevrelerinde kardan ve buzdan başka hiçbir şey bulunmamaktadır. Ancak yumurtalarını buzun üzerine de bırakamazlar, çünkü yumurta soğuğa dayanamayarak hemen donar.

Bu nedenle imparator penguenleri yumurtalarını ayaklarının üzerinde taşırlar. Yumurtladıktan sonraki birkaç saat içinde, erkek dişinin yanına gelir ve her ikisi göğüs göğüse gelecek şekilde dururlar. Böylece erkek dişiden yumurtayı devralır. Her ikisi de yumurtayı buzun üzerinde tutmamaya özen gösterirler. Erkek önce ayak parmaklarını yumurtanın altına sokar ve sonra parmaklarını kaldırarak yumurtayı ayağının üzerine yuvarlar. Yumurtasını kırmamak için de bu işlemleri son derece dikkatli ve özenli yapmak zorundadır. Bu zorlu işlemin ardından, yumuşak tüyleri ile yumurtanın üzerini örter.

Yumurta üretmek dişi penguenin vücudundaki besin deposunun tamamına yakınını tüketmiştir. Bu kaybını telafi etmek için hemen yiyecek bulmaya denize geri dönmelidir. Bu yüzden kuluçkaya erkek penguen yatar.

ERKEĞİN HAMİLE KALDIĞI TEK CANLI TÜRÜ: DENİZATLARI




Erkek denizatları dişilerinden aldıkları yumurtaları saklayabilecekleri bir kuluçka kesesine sahiptirler.
Dişi, embriyolarını erkeğin kuluçka kesesinin içine bırakır. Erkek de, bu yumurtalar gelişip minik birer denizatı olana kadar onları kesesinin içindeki plasenta benzeri sıvı ile besler ve kuluçka kesesinin iç dokusunda bulunan kılcal damarlar aracılığıyla yumurtalara oksijen sağlar. Erkeğin hamilelik süresi yaklaşık 10 ile 42 gün arasıdır. Bu süre boyunca dişi her sabah eşini ziyaret eder. Bu ziyaretler ve selamlaşma davranışları, dişiye eşinin doğum zamanı hakkında fikir verir ve bu zaman içinde dişi, yeni yumurtlama için hazırlanır. A.Vincent, The Improbable Seahorse, National Geographic, Ekim 1994 ve Bililm ve Teknik, sayı 356, Temmuz 1997, s.34-40

ATERİNA BALIKLARININ TEHLİKELİ YOLCULUĞU




Aterina balıkları diğer balıklardan farklı olarak yumurtalarını karada toprağın içine gömerler, çünkü yumurtaları ancak böyle bir ortamda gelişebilir. Ancak aterinalar için karaya kısa süreliğine bile çıkmak ölüm demektir. Ama bu tehlikeye rağmen bunu yaparlar çünkü eğer yapmazlarsa bu, nesillerinin sonu olacaktır.


Allah'ın ilhamı ile hareket eden bu balıklar, en uygun zaman ve en uygun koşullarda karaya çıkarlar. Aterinalar yumurtalarını kuma gömmek için dolunay vaktini beklerler. Çünkü dolunay olduğunda, dalgalar kabararak tüm kumsalı kaplar. Aterina balıkları, yaklaşık üç saat süren denizin kabarma vaktini kollar ve onları kıyıya ulaştıracak olan en yüksek dalganın içine kendilerine atarlar. Karaya bu yolla çıkmayı başaran dişi aterinalar suyun dışında kaldıkları bu kısacık zaman aralığında, ustaca kıvrılıp bükülerek kumun yaklaşık 5 cm derinliğine yumurtalarını bırakırlar.


Ancak tehlike bununla bitmez, aterina balıkları denize geri dönebilmek için, deniz geri çekilmeden önce yumurtalarını kuma gömmek zorundadırlar. Geri çekilme vaktini kaçırmaları durumunda ise karada kalıp yaşamlarını kaybedeceklerdir. Görüldüğü gibi bu balıklar yumurtalarının en sağlıklı şekilde gelişebilmesi için büyük bir fedakarlıkta bulunmakta ve kendilerini çok büyük bir riske sokmaktadırlar. Aynı zamanda da son derece akılcı hareket etmektedirler.


Bir Aterina balığının yumurtlamak için göze aldığı tehlikeler ve sergilediği akılcı davranışlar üzerinde düşünüldüğünde, bu balığın dışında bir aklın ve şuurun varlığı açıkça görülür. Yumurtlamak için yüzlerce kolay yöntem varken Aterina balığı yumurtalarını kuma gömmeyi tercih eder. Bu balığın, evrim teorisinin iddia ettiği gibi yumurtalarını kuma gömmek şeklinde bir alışkanlığı tesadüfler sonucunda edindiğini varsayalım. Bu durumda ne olur? Balık daha ilk aşamada kuma ulaşarak yumurtalarını gömme çabası sırasında ölür. Deneme yanılma yoluyla en uygun zamanı bulmasına kesinlikle izin vermeyecek koşullarla karşı karşıyadır ve bu durumda balığın neslinin devam etmesi imkansızdır. Çok açıktır ki, Aterina yumurtalarını kumun içinde yetişebilecek şekilde yaratan Allah, balıklara kuma ulaşacakları en uygun zamanı da ilham etmekte ve böylece onların yaşamalarını ve üremelerini sağlamaktadır.

YAY YÜZGEÇ BALIĞININ YUMURTALARI İÇİN HAZIRLADIĞI YOSUNDAN EV



Dişi yay yüzgeç balığı, Mayıs'tan Haziran ayına kadar olan dönemde yumurtlar. Bu dönemde, kuyruk dibindeki koyu renkli beneği daha belirgin bir hal alır. Bir göl ya da akarsuyun kenarında yosunlu bir yer seçerek, kendisine daire biçiminde bir yuva yapar. Erkek balık da, yuva yapımı sırasında, döne döne yüzerek bitkileri aşağı doğru bastırır. Dişi, yumurtaları bırakınca yumurtalar bitkilerin saplarına ve yapraklarına yapışırlar. Erkek balık da yumurtaların başında nöbet tutmaya başlar. Daha sonra da yine döne döne yüzerek bir su akımı oluşturur ve böylelikle yumurtaları havalandırır. Ayrıca erkek yay yüzgeç balığı yavrularını, boyları 10 santimetre oluncaya kadar korur.

ÜREMEK İÇİN UZUN YOLLAR KATEDEN BİR DİĞER CANLI: GRİ BALİNA

Her yıl Aralık ve Ocak aylarında gri balina Kuzey Buz Denizi'nden yola çıkar ve Kuzey Amerika'nın güneybatı sahillerinden geçerek Kaliforniya'ya doğru yüzer. Amacı doğurmak için ılık sulara ulaşmaktır. İlginç olan ise, gri balina bu yolculuğu sırasında hiçbir şey yemez. Ancak önceden tedbirini almış ve uzun yaz günleri boyunca, kuzeyin besin yönünden zengin sularındaki yiyeceklerle kendine enerji depolamıştır. Gri balina, Batı Meksika'nın tropikal sularına ulaşır ulaşmaz doğum yapar. Yavrular, annelerinin sütleriyle beslenir ve yağ takviyesi yaparlar, böylece diğer gri balinalarla Mart ayında Kuzey Denizi'ne doğru yapacakları göç için güç kazanmış olurlar.